25 Temmuz 2012 Çarşamba

MERYEM ANA

bu güzel yaz aylarında, güzel bir İzmir gezisini da sizlerle paylaşmak istedim.

Geçtiğimiz yüzyılda. "Alman rahibe Caterina Emmerich' in açıklamaları yönünde Meryem Ana' nın hayatı" adlı bir kitap yayınladı. Bu rahibe, bu yerleri hiç görmemiş olmasına rağmen onları çok etkili bir biçimde tasvir ediyordu. Bu kitapta, Efes Bülbül dağı ve Meryem Ana' nın son yıllarında yaşadığı evi, çok belirli ve açık şekilde anlatmakta idi. Bu anlatımların ışığında, iki ayrı bilimsel grup 1891 yılında bu evin kalıntılarını ortaya çıkardıklarında, Alman rahibenin anlatımlarına tamamen uyduğu anlaşılmıştır. (Alıntı)

MERYEM ANA' NIN YAŞADIĞI EVİN KALINTILARI ÜZERİNE İNŞA EDİLMİŞTİR. TEMELLERİ 1. VE IV. ASRA AİTTİRLER. DUVARLARIN BİR KISMI VII. ASRA AİTTİR. SON RESTORASYON ÇALIŞMALARI 1951 YILINDA YAPILMIŞTIR.




 Meryem Ana sizi yemyeşil bir alanda karsılıyor. Alabildiğine büyük ağaçlar ve yeşilin her tonuyla huzur dolu tertemiz, sessiz ve huzur dolu bir yer.

Ziyarete gelenlerin dinlenip birşeyler yiyip içebilecekleri yerler de var.





Gittiğim gün pazar gününe denk geldiğinden özel bir günle karşılaştık. O sessizlikte dışarı yayılan dualar ve ilahiler çok büyüleyiciydi.



Meryem Ana' nın bu ibadet evinin içerisinde fotoğraf çekmek yasak. Dışardan yakalanan bir görüntü.
ve içerde edilen dualardan sonra sizi sağ tarafta mum yakılacak yerler bekliyor. (bu tarz şeylere inanmam. Ama o anı yaşamak istedim)

Gezerken yine göreceğiniz başka bir yer. Duvar boyunca asılmış, mendiller, çaputlar ve kağıtlar. Biraz yaklaştığınızda içinde her dilden duaların dileklerin bulunduğunu görüyorsunuz. Durup birde dilekleri okumaktan kendinizi alamıyorsunuz :) 

işte o dileklerden bir kaçı...














MERYEM ANA KAYNAK SUYU



 VE BURAYA AİT HATIRA VE SEVDİKLERİNİZE GÖTÜRECEĞİNİZ HEDİYELİK EŞYALAR ALMAK İSTERSENİZ, SATIŞ YERLERİDE DÜŞÜNÜLMÜŞ.






 MERYEM ANAYA ÇIKARKEN YOL ÜZERİNDE SİZİ KARŞILAYAN MERYEM ANA


DÖNERKEN ÇEKTİKLERİMLE... 




 GÜLE GÜLE MERYEM ANA :) (şirince köyü ve kuşadası sahile doğru yolculuk devam eder...)

13 Temmuz 2012 Cuma

           İzmir' li olmanın verdiği duygumu, İzmir' i sevmek mi kestiremediğim müthiş bir bağlılık bu çok seviyorum Çeşmeyi.. Kendimi yalnız hissettiğim zamanlar ya da içinden çıkamayacağım zor dönemler geçirdiğimde yaz kış farketmez bırakıyorum kendimi Çeşme nin dost kollarına. Yadsımıyor beni alıveriyor kollarının arasına hoş geldin diyor. Hoşbulduk diyorum. Hele birde sabahın ışıklarıyla gitmişsem güzel bir kahvaltı sonrasında.. Dalıyorum uçsuz bucaksız denize... Başlıyorum sağır dilsiz duygularımı dökmeye... Anlatıyorum sıkılmıyor, dinliyorda dinliyor. Beni kendimle öyle bir iç mahkemeye sürüklüyor ki. Şimdi cevapla bakalım anlattıklarını diyor. Kah kendi kendime gülüyorum, kah güneş gözlüklerimin ardından akan boncuk boncuk gözyaşlarını yanaklarıma düşmeden siliyorum. Rahatlıyorum... Dolaşıyorum sokaklarını. Ben geldim diyorum. Böyle işte. Dost bellediğim yer. Nedenini bilmediğim sevgi. İzmir' i değişmem hiç bir yere. Ablamla enişteminde beni alacakları programlarında Çeşme seçenekli oluşu hoşuma gidiyor. Sunulan seçenekler arasında Çeşme kaçınılmazımız :) Evlendikten sonra da eşimle ve dünyam bir buçuk yaşında oğlumla geldiğim yer burası...

Çeşme' nin sokaklarını, evlerini, yollarını, dondurmasını, denizini ve şevkisini çeşmeye gidenler bilir. İzmir' in vazgeçilmezidir kumru.... E birde İzmir'in vazgeçilmezi Kumrumcu Şevki dense iş tamamiyle değişir :)



böyle güzel bir yerde böyle güzel tatları yemek doyumsuz.. Hele birde ortaya konan turşu kasesini bitirdikten sonra ikinciye geçen biri olarak. Ekşiye hayır diyemem. Yenilen kumrulardan sonra sıra gelirki...

Çeşme çarşısında, damla sakızlı dondurma yemeye...





Yazın o sıcağının hakkını verircesine, harika bir lezzetle kendini ikram ediyor bizlere. Dondurmamızı da yedikten sonra.. Gidilecek yer belli artık...


 Alaçatı sokakları... o şahane rengarenk şirincecik sokakları gezmeye..

Dekorasyonun sokaklara döküldüğü yer burası. Kapı önünde masalar. En şık haliyle bezenmiş sofralar ve yanı başında fotoğraf makinesiyle geçen insanlarla, en güzel renklerin buluştuğu alaçatı sokakları.

Her yer cıvıl cıvıl renklerle restore edilmiş. Küçük şık restoranlarla ve butik otellerle bezeli alaçatı sokakları.

Duvardaki renklerin uyumu, koltuklar, tabaklar, minderler ve masalara konmuş minik renkli çiçekler..
Hepsinin müthiş neon renklerle uyumu harika.
Bakarken yüzde beliren tebessümler çok hoş.

Gezmeye doyamadığım
Çeşme' ye gittiğimde uğramadan
dönemeyeceğim sokaklar.
Her seferinde aynı heyecanla
ve merakla gezdiğim yer.
Burada başka hissediyorum
kendimi huzurlu mutlu ve çocuk gibi.


Acıktıysak, seçeceğimiz bu mekanlardan birinde yapılan iştahlı yemek ziyafetinden sonra, sakızlı türk kahvesinide içtikten sonra.... her seferinde ya kendime ya da sevdiklerime aldığım, bileklikler, kolyeler, duvar süsleri, buzdolabı süsleri ya da çeşme özel hatıralarıyla buradan, en yakın zamandan görüşmek dileklerimle ayrılıyorum.


 BU ARADA EN ÖNEMLİ NOT: ÇEŞMENİN AYA YORGİ KOYUNU, ILICA SAHİLİNİDE UNUTMAYALIM! EŞSİZ GÜZELLİKTE SAHİLLERE SAHİP ÇEŞMENİN İPEK GİBİ KUMUYLA BÜTÜNLEŞMİŞ MAVİNİN EN GÜZEL TONLARINDAKİ ILIK DENİZİNE GİRDİĞİNİZDE ÇIKMAK İSTEMEYECEKSİNİZ...



12 Temmuz 2012 Perşembe

İstediğini yapamayan, yapabildiğini istemek zorundadır; çünkü yapamadığını istemek aptallıktır!

İşlemeyen demirin paslandığı, kullanılmayan suyun bozulduğu yada donduğu gibi, kendi haline bırakılan ruhumuz da çürüyecektir!

Hayatın hediyesiyle ve dünyanın güzelliği ile yetinemeyen gözü hırsla bürünmüşlerin cezası, hayatı kendilerine zehir edip dünyanın avantajlarını ve güzelliğini tadamamalarıdır...
!

Aptallık rezaletten korur, arsızlıkta fakirlikten!

Bir ırmakta ellediğimiz su, akıp gidenin sonuncusu, gelenin de ilkidir. Yaşadığımız anda böyledir!


10 Temmuz 2012 Salı


Siz de sarı rengini sevenlerden misiniz?



SARIyı dekorasyona taşımak istiyorsanız buyrun;



Her rengin kendine ait karakteristiği tedavi gücü, yansıtma ve emme özelliği vardır.



 Sarının en etkin olduğu yer solar pleksus çakrasıdır. Bu renk kişinin zihinsel faaliyetlerini her yönüyle etkiler. Moral bozukluğunu ortadan kaldırıp kişiye yeni yaşama sevinci gücü verir.

 İyimserlik duygularını artırır. Sarı renk mide, bağırsak ve mesane rahatsızlığında önemli rol oynar. Sarı vücut fonksiyonları, zihin ve zeka üzerinde çok olumlu etkisi vardır. SARI, güneş ışığının, gençliğin, memnuniyetin ve sevincin rengidir.


Dolaşırken gördüğüm bu güzel bacaklarda, bu güzel tendeki, bu güzel ayakkbıyla bütünleşmiş.

JAPONYA' DA BİR ÇOCUK


Japonya’da bir çocuk 10 yaşlarındayken bir trafik kazası geçirmiş ve sol kolunu kaybetmiş. Oysa çocuğun büyük bir ideali varmış. Büyüyünce iyi bir judo ustası olmak istiyormuş. Sol kolunu kaybetmekle birlikte, bu hayali de yıkılan çocuğunun büyük bir depresyona girdiğini gören babası, Japonya’nın ünlü bir Judo ustasına gidip yapılacak bir şeyin olup olmadığını sormuş.

Hoca: Getir çocuğu, bir bakalım, demiş.

Ertesi gün baba-oğul varmışlar hocanın yanına. Hoca çocuğu süzmüş ve

– Tamam demiş. “Yarın eşyalarını getir, çalışmalara başlıyoruz.” Ertesi gün çocuk geldiğinde hocası ona bir hareket göstermiş ve “Bu hareketi çalış” demiş.

Çocuk bir hafta aynı hareketi çalışmış. Sonra hocasının yanına gitmiş. “Bu hareketi öğrendim başka hareket göstermeyecek misiniz?” diye sormuş.

Hocanın cevabı: “Çalışmaya devam et” olmuş… 2 ay, 3 ay, 6 ay derken çocuk okuldaki bir yılını doldurmuş. Çocuk bu bir yıl boyunca hep o aynı hareketi tekrarlamış. Hocanın yanına tekrar gitmiş:

– Hocam bir yıldır aynı hareketi yapıyorum, bana başka hareket göstermeyecek misiniz?

– Sen aynı hareketi çalış oğlum. Zamanı gelince yeni harekete geçeriz. 2 yıl ,3 yıl, 5 yıl derken çocuk judodaki 10. yılını doldurmuş. Bir gün hocası yanına gelip. “Hazır ol!” demiş. “Seni büyük turnuvaya yazdırdım. Yarın maça çıkacaksın!” Delikanlı şok geçirmiş. Hem sol kolu yok hem de judoda bildiği tek hareket var. Ünlü judocuların katıldığı turnuvada hiçbir şansının olmayacağını düşünmüş; ama hocasına saygısından ses çıkarmamış. Turnuvanın ilk günü delikanlı ilk müsabakasına çıkmış. Rakibine bildiği tek hareketi yapmış ve kazanmış. Derken ikinci, üçüncü maç… Çeyrek final, yarı final ve final…

Finalde delikanlının karşısına ülkenin son on yılın yenilmeyen şampiyonu çıkmış. Delikanlı dayanamayıp hocasının yanına koşmuş.

– Hocam, hasbelkader buraya kadar geldik ama rakibime bir bakın hele. Bende ise bir kol eksik ve bildiğim tek bir hareket var. Bu kadar bana yeter. Bari çıkıp rezil olmayayım, izin verin turnuvadan çekileyim.

– Olmaz demiş hocası. Kendine güven, çık dövüş. Yenilirsen de namusunla yenil.

Çaresiz çıkmış müsabakaya. Maç başlamış. Delikanlı yine bildiği o tek hareketi yapmış ve tak! Rakibini yenmiş ve şampiyon olmuş. Kupayı aldıktan sonra hocasının yanına koşmuş:

– Hocam nasıl oldu bu iş? Benim bir kolum yok ve bildiğim tek bir hareket var. Nasıl oldu da ben kazandım?

– Bak oğlum 10 yıldır o hareketi çalışıyordun. O kadar çok çalıştın ki, artık yeryüzünde o hareketi senden daha iyi yapan hiç kimse yok. Bu bir, ikincisi de o hareketin tek bir karşı hareketi vardır. Onun için de rakibinin seni sol kolundan tutması gerekir!

İnsanların eksiklikleri bazen, aynı zamanda en güçlü tarafları olabilir: Ama yeter ki bu eksiklik kafalarında olmasın…

9 Temmuz 2012 Pazartesi

Canan Tan Kitapları


''Canan Tan''

Yüreğim Seni Çok Sevdi ile başlayan, Canan Tan yolculuğumda şimdi sıra Piraye' yi okumakta.

Yüreğim Seni Çok Sevdi adlı kitabı zor dönemlerimde eşlik etmişti bana seve seve, yaşaya yaşaya okumuştum. Okuduktan sonra şöyle bir yazar yorumlarına göz attım ki. Canan Tan okuyanlar kitaplarının devamını muhakkak getirmişler. Sanırım bende onlardan oldum. Yüreğim Seni Çok sevdi adlı kitabını çok sevdim. Severek okumaya yeni başladığım kitabım Piraye var şimdi sırada. Size de tavsiye ediyorum.

GÜLÜMSEYİN! :)                            
          Yeni doğmuş bir bebek gibi bloğum, ilk kez anne olmuş gibi. Ne yapacağını hem biliyor hem de bilmiyor gibi. Telaşlı, meraklı ve yardıma muhtaç.  Hoşgeldi..Hoşbuldum...